2 Mayıs 2017 Salı

Hukukçular İçin Bir Mezuniyet Konuşması

On yedi yıl görev yaptıktan sonra dokuz aydır uzak kaldığım fakültemdeki öğrencilerin mezuniyet balosuna katılacağım. Yarısından fazlası benden ders aldı. Bir kısmı üç belki beş ders almıştır. Halen devam eden edebiyat grubumuza katılanlar var. Çoğunu ismen tanırım. Sosyal medya vasıtasıyla takip ettiklerim var.

Mezuniyet balolarına mümkün olduğunca katılmaya çalışırım. Üniversitenin anlamsız kurallarla dolu mezuniyet törenlerine çok katılmadım ama baloları kaçırmamaya çalıştım. Gecenin sonlarına doğru Ankara havaları çalmaya başladığında sahneye fırlayıp iki dönmek, karşılıklı oynamak, onları o güzel giysiler içinde, gülen yüzleriyle görmek… Yine gideceğim.

Fakültede verdiğim dersleri dördüncü sınıfa gelen öğrenciler pek almazdı. Diğer sınıflara yönelik derslerdi. Bir mezuniyet konuşması yapacak durumda olmadım bu yüzden. En geç üçüncü sınıfta vedalaştım onlarla. Diyeceklerimi, diyebileceklerimi ara ara söylemişimdir.

Fakülteden, elbette binadan değil, öğrencilerden uzak kalmanın etkisi olacak, bir mezuniyet konuşması yapmaya niyetlendim. Yok, hayır, yarın o baloda, yüzler gülerken, horonlar tepilirken, danslar edilirken değil. Buradan. Belki daha önce seslenme imkânı bulamadığım mezun arkadaşlarıma, hatta belki daha başka hukukçulara da ulaşmış olurum.

Çok uzatmayacağım. Biliyorum, artık uzun yazılar okunmuyor.

“Sevgili meslektaşım!”, diye başlamalıyım konuşmaya. Meslektaşız artık. Gerçi hukuk fakültesini bitirmekle edinilen bir sıfat yok. Mühendis, doktor, eczacı, fizikçi, kimyager, sosyolog gibi meslekî bir sıfatımız yok. Ama “hukukçu” diyorlar işte. Hukuk fakültesi mezunlarının çoğunluğunun avukat, hakim, savcı veya hukukçu biliminsanı olduğunu düşünerek seslenmeliyim “hukukçu meslektaşlarım”a.

“Sevgili hukukçu meslektaşlarım!

Kutlamak isterim sizi. Ama kusura bakmayın. Kutlayacak bir şey yok. Olsa olsa, dört yıl boyunca aldığınız sıkıcı derslerin üstesinden gelebildiğiniz, şahit olduklarınıza katlandığınız için kutlayabilirim. Ama mesela “üniversite” mezunu olduğunuz için kutlayamam. Değilsiniz. Size hoşgeldiniz derken anlatmaya çalışmıştım. Hukuk fakültelerimiz üniversite eğitimi vermekten çok uzak. Kutlayamam.

“Hukukçu” olduğunuz için de kutlayamam sizi. Bilemiyorum ama, çok düşük bir ihtimal. Hatta hakkıyla hukukçu olabilmek için yeterli donanıma sahip olmadığınızı da söylemeliyim. Kendimden biliyorum. Fakültede öğretilenlerle “hakkıyla hukukçu” olunamaz.

Yanlış anlamayın beni; teori farklı pratik farklı çiğliğinden bahsetmiyorum. Yıllarca hâkim, savcı veya avukat olarak görev yapsanız da, hakkıyla hukukçu olamayabilirsiniz.

Her şeyden önce, bir üniversite eğitimi almanız gerekiyor. Boş verin unvanları, binaları, üniversiteleri, fakülteleri, diplomaları. Alacağınız üniversite eğitimi kütüphanelerde, kitapçılarda, dost meclislerinde, tartışma gruplarında… Felsefe, dilbilim, mantık, sosyoloji, tarih, iktisat, psikoloji gibi en azından sosyal bilimlerin temel disiplinlerinde eksik olan eğitiminizi tamamlayın lütfen. Vakit alacak. Korkmayın. Bu eğitime, kendi eğitiminize başladığınız andan itibaren çok şey değişecek. Bugüne kadar kitapları hep ders geçmek için okumuş olabilirsiniz; artık özgürsünüz, kendiniz için okuyabilirsiniz.

Her ne iş yaparsanız yapın, mesleğinize karakterini veren şeyin “özgürlük” olduğunu unutmamalısınız. Önce kendi özgürlüğünüzden başlayın. Kimseye gönüllü kul olmayın. Kimsenin emrine girmeyin. Paranın, makamın, mevkiin ve şöhretin başınızı döndürmesine izin vermeyin. Bilginiz de, kararınız da, tutumunuz da size ait olmalı. Kibirli olun demiyorum. Kendiniz olun. Kendinize güvenemiyorsanız, tavsiye, telkin, emir olmadan hareket edemiyorsanız, bırakın mesleğinizi.

Minnet altına girmeyin. Hakim veya savcı olabilmek için iradenizi rehin vermeyin. Avukat olarak iş bağlamak için kimseye yaltaklanmayın. Akademisyen bir hukukçu olarak bilimsel çalışmalarınızı siyasi iktidarın veya anabilim dalınızdaki, bölümünüzdeki, fakültenizdeki veya üniversitenizdeki, hatta müstakbel jüri üyeleriniz arasındaki eğilimlere göre şekillendirmeyin.

Özgürlüğü önemseyin. Sadece kendi özgürlüğünüzü değil, meslektaşlarınızın özgürlüğünü de önemseyin. Kendinize yönelmemiş tehditlere gözünüzü kapamayın. Hâkim veya savcı olarak baskı altında değilsiniz diye, baskı altındaki hâkim ve savcıları görmezden gelmeyin. Baskı altında bir avukat değilsiniz diye gözaltına alınan, tartaklanan, işkence gören, tutuklanan, cezalandırılan, duruşma salonlarından yaka paça dışarı atılan meslektaşlarınızı bir de siz yaftalamayın. Bir hukukçu biliminsanı olarak mesleğinizi icra ederken, yanı başınızda hukuksuzluğa maruz bırakılan arkadaşlarınıza sırtınızı dönmeyin.

Özgürlüğü önemseyin. Yapacağınız iş, vereceğiniz kararlar, takınacağınız tavırlar başkalarının özgürlüğüyle ilgili olacak. Kendi ihtiraslarınız, küçük dünyalarınız, dar bakışlarınız, köhnemiş adetleriniz veya çok değerli saydığınız inançlarınız nedeniyle başkalarının özgürlüğünün aleyhine konuşmayın, eylemeyin.

İnsani değerleri önemseyin. Yaşadığınız ülkede işkence varsa, ses çıkarması gereken ilk grup hukukçulardır. Yaşadığınız ülkede yoksulluk, gelir adaletsizliği varsa, buna en güzel cevap verecek olanlar hukukçulardır. Yaşadığınız ülkede çocuklar istismara uğruyorsa, kadınlara, LGBT bireylere, mültecilere, etnik gruplara baskı ve ayırımcılık uygulanıyorsa, buna ilk karşı çıkacak grup hukukçulardır.


Düzgün bir eğitim almadınız, ama sırtınızdaki sorumluluk çok büyük. Evren, dünya, toplum ve insan hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeden mezun oldunuz. Buna karşın sizden hak, özgürlük ve adalet hakkında kararlar vermeniz bekleniyor. Bir an önce eksiklerinizi tamamlayın. Tamamlayın ki, hukuka gittikçe azalmakta olan güvenimiz yerle bir olmasın.”